4 Eylül 2010 Cumartesi

Geçmiş-Bugün-Gelecek 5





Bu dramatik sonun ardından yapılması gereken takımı kaos ortamından çıkarıp sakin sularda yüzdürmek,3 senelik emeğin,çabanın çöpe atılmasını önlemek adına dik bir duruş sergilemekken, Fenerbahçe adeti olduğu üzere şampiyon olamayan hocası ile bir kez daha yollarını ayırıyordu.Sözleşmesi biten Nobre ile yeniden anlaşılmıyor,Shevchenko felaketini yaşayan Servet Çetin Sivasspor'un yolunu tutuyor,daha önceden anlaşılan Uğur Boral ve Diego Lugano ise daha hocası bile belli olmayan takıma katılıyordu.

Sabrını,umudunu,takıma karşı olan hoşgörüsünü 14 mayısta kaybetmiş olan taraftara medya tarafından da büyük isimler ile sürekli kan pompalanıyordu.Bu dönemde Fenerbahçe hocalığı için adı geçen Capello,Lippi,Scolari,Löw gibi isimler heyecan yaratırken beklenti artıyor,yönetim tarafından icat edildiğini düşündüğüm ''En iyisini alacağız'' kelime öbeği de ilk kez bu tarihlerde ortaya çıkıyordu.

100.yılını kutlama arifesindeki kulüp ise birden bire Zico ile anlaşıldığını açıklıyor,büyük isimlerin yarattığı hava kaybolurken,travmayı hala atlatamamış taraftarlar arasında bir infial hali baş gösteriyordu.Bir kısım taraftar Zico ismini yetersiz bulurken,diğer bir kısım ise transfersizlikten yakınıyordu.Tam bu sırada gelen 4 oyuncunun transfer edildiği haberi gündemi sarsarken Tümer Metin Fenerbahçeli oluyordu.Tümer'in transferi gölgesinde açıklanan diğer isimler ise Atletico Madrid'den Mateja Kezman,Sporting Lizbon'dan Deivid de Souza ve güzel adam Luciano'nun sakatlığının uzun süreceği belli olup sözleşmesi feshedilince anlaşılan Cruzeirolu Edu Dracena oluyordu.

Şampiyonlar Ligi önelemesine yetişmeyen bu transferler -Lugano da Sao Paolo ile Kıtalararası Kupa'da oynaması nedeni ile takıma geç katılacaktı- ışığında Fenerbahçe,Kiev deplasmanına Önder-Can tandemi ve aklı artık burada olmayan Anelka ile çıkıyor 3-1 biten maçın rövanşı ise Kadıköy'de 2-2 bitiyordu.Alınan bu sonuçlarla veda edilen Şampiyonlar Ligi sonrasında Anelka Bolton'un yolunu tutuyor zaten galeyan halinde olan taraftar iyiden iyi çileden çıkıyor,ligi 6. bitirdiği sezonlarda bile tepki göstermediği yönetimi protesto ediyordu.

Tam da bu sırada daha sonraları duymaya çok alışacağımız bir açıklama geliyordu Fenerbahçe yönetiminden; ''Hedefimiz Uefa Kupası''...

Balık hafızalı,üst üste alınan 2 galibiyet ile havalara giren -ki kendim de buna dahilim- Fenerbahçe taraftarı yine bir ümit ile başladı lige.Daum ile 3 senede alışık olduğu düzeni bir kenara bırakıp yeni bir düzen ile oynamaya başlayan Fenerbahçe ilk 2 ay boyuncu bunun sıkıntısını çokça yaşıyor ve özellikle deplasmanlardan eli boş dönüyor,en kötüsü ise ileriye yönelik en ufak bir umut ışığı bile taşımıyordu.

İsmi ilk açıklandığında Fenerbahçe taraftarı arasında tepki görmesinin tek nedeni,daha önceki kariyerinde hiç bir başarısı olmaması,Zico'nun Fenerbahçe için yeterli olmadığı düşüncesiyken o günlerde hiç kimsenin farkına varmadığı,diziliş ve sistem değişiminden kaynaklı geçiş süreci sancıları en ağır şekilde hissediliyor,başka bir ekol ve futbol anlayışından gelen bir hoca ile çalışmanın sıkıntıları en çok da bu dönemde ortaya çıkıyordu.

Daum döneminde 2 farklı diziliş ancak aynı sistem ve taktik anlayış ile sahada yer alıyordu Fenerbahçe.Bunlardan biricisinde 4 defansın önüne yerleştirilen 1 defansif,1 görece çift yönlü orta saha oyunucusu takımın savunma yükünü çekerken,ön tarafta 2 kanat- Anelka,Tuncay- oyuncusunun ortasına Alex yerleştiriliyor,en öndeki Nobre ile de hücum hattı tamamlanıyordu.Zaman zaman ise 3 merkez orta saha oyuncusunun -Aurelio,Appiah,Selçuk- önüne Alex,onun soluna ise Tuncay yerleştiriliyor,ileride ise Anelka tek bırakılıp asimetrik bir diziliş ile saha yer alınıyordu.Sakat,cezalı veya taktik gereği yapılan değişiklikler sayılmazsa genel şablonu bu şekilde işliyordu Fenerbahçe'nin.3 yıl boyunca genel olarak bu şekilde sahada yer alan Fenerbahçe,ligde çıktığı her maçta mutlak dominasyon sağlarken,bireysel yetenek ve girişimlerin dışında takım halinde hücum anlamında da çok farklı bir görüntü çiziyordu.

3 yıllık periyod boyunca atılan gol sayısı -82,77,90- gözönünde bulundurulduğunda daha net ortaya çıkacak bir tabloda Fenerbahçe,yüksek tempolu,dikine ve seri pas organizyasyonu ile rakip kaleyi abluka altına alan,geriden sürpriz çıkışlar yapan oyuncuları sayesinde de rakip defansların dengesini bozan bir yapı içinde oynuyordu.Kondisyonu sezonun her bölümünde çok yüksek bir Fenerbahçe izlediğimiz bu 3 sene boyunca takım,bir çok maçı da son dakikalarda çeviriyordu.

Zico ise önce dizilişi değiştirip baklavalı 4-1-2-1-2 ile başladı Fenerbahçe serüvenine.Defansif orta saha olarak Aurelio'yu değerlendiriyor,ortasahanın ortasını Appiah-Tümer ikilisinden kuruyor,forvetin hemen arkasında Alex'i oynatırken en önde ise Kezman-Deivid ikilisine şans vererek kendi sistemini yaratma çabası içine giriyordu.O dönem yaptığı açıklamalar ile Dünya futbolunun gidiş yönünün tam tersine hareket etmeyi planladığı anlaşılan,hızlı futbol oynamayı düşünmediğini,hızlı oynandığı takdirde takım çok fazla top kaybı yapacağını yapacağını söyleyen Zico,bu doğrultuda takımı öne taşıyan ve itici güç olup hızlı oynamaya çalışan yegane unsur Tuncay'ı yedek bırakıyor,top tekniği ve isabetli pas oranı daha yüksek olan Tümer'e görev veriyordu.

Takımın onbirindeki 5 yeni futbolcunun uyum süresine diğer 5 saha içi oyuncunun bu yeni diziliş ve sisteme adaptasyon süresi de eklenince takım kabus gibi bir 2 ay geçirdi.Pas organizasyonundaki sektelere kanat oyuncusu olmadan sahaya çıkılması ekleniyor,ön tarafta top tutulamasından kaynaklı olarak rakibin top hakimiyeti artıyor,henüz uyum aşamasında olan defansın arkasında derin boşluklar oluşuyordu.

Zico'nun daha sonraki dönemlerde defalarca ispat edeceği komplekssiz,egolarından arınmış,ben yaptım oldu zihtiyetinden uzak yapısı sayesinde yöneldiği,Newcastle maçı ile başlayan doğruyu bulma serüveni,ilerleyen haftalarda ilk meyvelerini verecek,takımın alışık olduğu düzen olmasının yanında, kadro yapısı itibarı ile de oynayabileceği tek sistme dönülmesi ile sonlanacak ve sezon sonuna kadar inişli-çıkışlı grafiğini devam ettirmesine rağmen son yılların en düşük puanlı şampiyonluğuna -70- ulaştıracaktı.

Şampiyonluğu son haftada kaçırdığı bir sezon öncesine göre 11 puan daha az toplayıp,25 gol daha az atan Fenerbahçe buna rağmen bu yıl ironik bir biçimde şampiyonluğa ulaşıyordu.Eleştiri okları yıllardır her Fenerbahçe teknik direktörüne olduğu gibi bu kez de Zico'nun üzerine yöneltilirken güdülen argüman,rakiplerin kötü bir sezon geçirmesi sayesinde şampiyon olunduğuyken,2.Beşiktaş'ın attığı gol sayısının sadece 43 -yazıyla kırküç- olması ilk bakışta bunu doğrular nitelikteydi.Ancak hiç kimsenin o günlerde farkına varamadığı ve geçen sezon Bursaspor'un şampiyonluğu ile tavan yapan Anadolu takımlarındaki yükseliş daha o sezon ilk kıpırtılarını gösteriyordu.Eskiden 11 kişi ile kendi ceza sahası önünde set kuran takımlar değişim geçiriyor,daha önde basıp topun hakimiyetini ele geçiriyor,hızlı hücumlar ile büyükler karşısında ayakta kalıyordu.Doğru yapılan yabancı trasnferlerine İstanbul'da tutunamayan tecrübeli oyuncular ekleniyor,bir zamanlar puan almanın hayal olduğu Kadıköy,İnönü,Sami Yen puanların saçıldığı yerlere dönüşüyordu.

Şampiyonlar Ligi önelemesinde Dinamo Kiev'e elenerek yoluna Uefa kupasında devam eden Fenerbahçe,Palermo,Newcastle United,Eintracht Frankfurt ve Celta Vigo'dan oluşan grubunu 3.sırada tamamlayıp Avrupa kupaları tarihinde ikinci kez Şubat ayını görüyordu.3.tur karşılaşmalarında çok değerli medyamızın bir başka köy takımı olarak nitelendirdiği Az Alkmaar'a 3-3 ve 2-2'lik skorlarla yenilmeden elenen Fenerbahçe'de,Zico'nun zaman zaman diziliş,zaman zaman ise taktiksel hataları göze çarpıyor,geçen sene kondisyonu bu ligin çok üstünde olan takımın 70'ten sonra oyundan düşmesi takımın kötü çalışıtırılmasına bağlanıyordu.

Şampiyon olunmasına rağmen sıkıntılı ve hiç kimsenin memnun olmadığı bir sezon geçiren Fenerbahçe'de sezon başı yapılan transferlerden Edu-Lugano ikilisi güven vermemiş,gol makinesi diye alınan Mateja Kezman çamaşır makinesi çıkmış,Deivid'in nasıl profesyonel olup da bu işten para kazandığı anlaşılamamıştı.Zico'nun stajyer olduğu iddia edilirken,yolların sezon sonunda ayrılması gerektiği yine çok değerli medyamız da sık sık yer buluyordu.Bütün bu sıkıntılara rağmen şampiyonluk,çoğu kimseye göre başta Tuncay ve Tümer gibi oyuna,yenilgiye isyan eden oyuncular sayesinde gelirken,Fenerbahçe taraftarı bu isyankar ruh ve anlayışı göremediği Alex'i -büyük bir vefasızlık örneği göstererek-ilk kez yuhalıyordu...


Devam edecek...

3 yorum:

  1. Balık hafızalı durum genel olarak Türk milletinin özelliğidir aslına bakarsan..Zico ilk geldiğinde bende çok tepkiler göstermiştim ancak sonrasında beni ve benim gibi ona stajyer muamelesi yapanları utandıracak,hatta onu arayacak duruma gelecektik..

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. eline sağlık. emeğine teşekkürler.

    YanıtlaSil