31 Ekim 2010 Pazar

Geçmiş-Bugün-Gelecek 7




Yeni sezona girilirken,aynen bir önceki fetret devrinde olduğu gibi boşalan teknik direktörlük koltuğunu doldurmakta zorlanıyordu Fenerbahçe.Bu dönem aynı zamanda yazılı medya için de yüksek profilli isimlerin -Capello,Lippi,Löw- Fenerbahçe teknik direktörlüğü adına havada uçuşması demekti.Zira Fenerbahçe'nin sadece adı bile 300.000 sattırıyordu.

2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Türk Milli Takımı'nın elde ettiği başarıda payı bulunan Fenerbahçeli futbolcuların -en başta Semih- neden kendi takımlarında aynı performansı gösteremediği tartışıladursun,Fenerbahçe aynen bir önceki yıl olduğu gibi takımın vazgeçilmez bir parçasını bedelsiz olarak kaybediyordu.

Orta sahanın defansif anlamda bütün yükünü çeken Aurelio Real Betis'in yolunu tutarken,o dönem İspanya Milli Takımı ile kampta bulunan son La Liga gol kralı Daniel Güiza,kendisini Fenerbahçe'ye bağlayan sözleşmeye,Fotomaç diliyle faks yoluyla imza atıyordu.

Bu transfer ile birlikte Kezman illetinden kurtulup,La Liga gol kralını takımında bulan Fenerbahçe taraftarları sevinç çığlıkları atarken,henüz farkında olmadıkları bir şey vardı !

Hücum hattındaki sıkıntıyı Güiza ile giderdiğini düşünen Fenerbahçe yönetimi,Aurelio sonrası orta sahada oluşan boşluğu da doldurmayı planları arasına dahil ediyordu.Her yıl bıkmadan usanmadan aynı hatayı ısrarla tekrarlayan Fenerbahçe yönetimi,haritada Türkiye'nin yerini dahi bulamayacak adamların peşinden haftalarca koşuyordu.

Xabi Alonso,Marcos Senna gibi oyuncular ha geldi ha gelecek diye kamuoyunda konuşulurken,oyuncular ve kulüpleri ikna ediliyordu edilmesine ama oyuncuların eşleri Türkiye'ye gelmeye bir türlü ikna olmuyordu!Hem ayrıca çocukların okul sorunu da ayrı bir parantez istiyordu!

Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında biz taraftar olarak Teknik Direktörsüzlükten yakınırken başkan Aziz Yıldırım,o güne kadarki başkanlığı süresince kafa yapısına en çok uyan teknik direktör ile işi -bizden habersiz- bitirmişti bile.

İspanya Ligi gol kralından sonra İspanya Milli Takımını Avrupa Şampiyonu yapan Luis Aragones ile de 2 yıllık sözleşme imzalanmıştı.

O yıl 69 yaşında olan bir teknik adamla fikir birliğine varan başkan Aziz Yıldırım,sonraki günlerde de Emre Belözoğlu'nu tabiri caizse evlat ediniyordu.

Sezon başı hazırlıkları sırasında Aurelio'dan boşalan orta sahaya transfer yapılması gerekliliği hâla gündemin 1 numaralı sorusuyken Aziz Yıldırım manevi evladı Emre Belözoğlu'nu askere,bir önceki sezonun tartışmasız yıldızı Deivid ise annesini bulutların üzerine uğurluyordu.Annesini kaybetmenin acısı ve travması yetmezmiş gibi bir de bacağı kırılıyordu İnter,Sevilla,Chelsea fatihinin.

Yine aynı süreçte Selçuk Şahin alışılageldiği üzere bir önceki teknik direktöre gönderme yapmayı ihmal etmeyip, ''x gitti böyle oldu'' başlıklı röportajını Fanatik gazetesine verirken,transferin son gününde bayan Senna ve bayan Xabi'den olumlu yanıt alamayan Fenerbahçe yönetimi,Villarreal'in 33 yaşındaki genç oyuncusu Josico ile anlaşıldığını açıklıyordu.

Şampiyonlar Ligi önelemesinde Partizan engeli 2-2 ve 2-1'lik skorlarla aşılırken,takımın Şampiyonlar Ligi'nde geçen yıl bıraktığı yerden devam etmesi bekleniyordu.

Şampiyonlar Ligi grubunda Arsenal,Porto ve Dinamo Kiev ile eşleşen Fenerbahçe ilk maçını deplasmanda Porto ile oyunuyor ve son derece kötü bir oyunla sahadan 3-1 mağlup ayrılıyordu.Grubun ikinci maçında Kadıköy'de Dinamo Kiev ile karşılaşan Fenerbahçe,oyunun belli bölümlerinde baskı kursa da skor üretemiyor ve 0-0'lık sonuçla sahadan 1 puan ile ayrılmak zorunda kalıyordu.Grubun favorisi Arsenal ile Kadıköy'de üçüncü maça çıkan Fenerbahçe,5-2 gibi ağır bir skorla hezimet yaşıyordu.Bu maçta göze çarpan bir başka unsur ise Güiza'nın daha sonra bir çok kereler karşılaşacağımız son vuruşlardaki başarısızlığıydı.Bir sonraki maçta Emirates'e kendilerinin kırdığı rekoru egale edeceği duasıyla uğurlandı Fenerbahçe rakipleri tarafından.Bu maçta orta sahayı nadiren geçen Fenerbahçe,işin defansif yönünü başarılı bir biçimde sürdürüp bu zor deplasmandan bir puan çıkarmanın yanı sıra,bir maçta alınan en farklı mağlubiyet ünvanını da onların arzuladığının aksine rakiplerinde bırakıyordu.Dördüncü maç olan Porto karşılaşmasına ''Don't Give Up The Fight'' pankartı eşliğinde çıkan takım,daha ilk yarım saat dolmadan Lisandro'nun 2 golüyle Avrupa performansında eskiye dönüş yaptığının sinyallerini veriyordu.İkinci yarı oyuna dahil olan Kazım'ın 63. dakikadaki golü sadece teselli olurken,Fenerbahçe grubun son maçında deplasmanda Dinamo Kiev'e de beklenildiği üzere 1-0 mağlup oluyordu.

Bir önceki yıl Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayan,yarı finalin kapısından dönen takım o yıl galibiyet dahi alamadan 2 puan alarak Avrupa'ya veda ediyordu.

Bu yazı dizisine ilk başladığım günden beri nacizane,hatırladığım kadarıyla,elimden geldiği,futbol bilgim elverdiği kadarıyla teknik-taktik,soyal çerçevede ve gelen gidenler ışığında Fenerbahçe'nin son yılları ile ilgili bir şeyler paylaşmaya çalışıyorum burayı okuyanlarla.Sezon bazlı ilerlemeye gayret ettiğim bu diziyi yazarken de genel olarak malzeme sıkıntısı çekmiyorum.Zira hem Fenerbahçe'nin çalkantılı yapısı,hem de kulübün son yıllardaki keskin çıkış ve inişleri bana sonsuz malzeme veriyor.Ancak Luis Aragones yönetiminde geçen 2008-2009 sezonu ile ilgili konuşacak,yazacak,tartışacak kayda değer bir veri gerçek anlamda yok.Ne diziliş,ne teknik-taktik anlamda,ne bireysel ne de takımın genel performansına dair kayda değer bir şey de.

Göreve getirildiğinde yönetime yönelik eleştirilerin tümü 70 yaşında olması üzerinden yürütülen Luis Aragones Fenerbahçe'ye hiç bir şey vermedi.Zaten istese de veremezdi.Lâkin bu onun yaşından ziyade Fenerbahçe'ye bakış açısı ile bağlantılıydı.Reddemeyeceğim bir emeklilik ikramiyesiydi şeklinde değerlendirdiği Fenerbahçe serüveni boyunca kulübede gözleri yarı açık,yarı kapalı fotoğraflar verdi dede.

Teknik direktörün genç ya da yaşlı olması,tecrübeli veya başarıya aç şeklinde değerlendirilmesi büyük saçmalıktır benim gözümde.Zira Luis Aragones'ten sadece 1 yaş küçük olan Giovanni Trapattoni'nin bu işe olan tutkusu antrenmana çıkışından tutun,düzenlediği basın toplantılarına kadar bulunduğu her alanda hissedilirken,Manchester United'da geçiridiği 24 yıl zarfında almadığı kupa,elde etmediği başarı kalmayan,Aragones'ten 3 yaş küçük Alex Ferguson hakemin beğenmediği her kararında hâla yerinden kalkıp ağızında sakızı ile Old Trafford'un merdivenlerinden büyük bir hırsla iniyor.Aragones'in ise o yıl herhangi bir maçta kulübede kısa bir süreliğine de olsa içinin geçtiğine yemin edebilirim.Yukarıda saydığım iki isim ile arasında yaşça çok fark olmasa da diğerleri işlerine tutku ile bağlıyken,sobanın üstüne koyduğu mandalina kabuklarının kokusu eşliğinde,kanepesine uzanmış ve yarı uyuklar pozisyonda Harika Pazar'ı izleyen dede imajı vardı bizimkinde.

Başarıya aç lafını da en az tecrübeli hoca lafı kadar saçma buluyorum.Zira Jose Mourinho Porto ile Uefa kupasını aldığında 40,yine aynı takımla Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu elde ettiğinde 41 yaşındaydı.Chelsea'yi 50 yıl aradan sonra Premier Lig şampiyonu yaptığında 42,İnter ile yeniden Şampiyonlar Ligi'ni aldığında 47 yaşındaydı ve artık doymuş olması gerekiyordu.10 yıllık teknik direktörlük kariyeri boyunca 2 kez şampiyonlar ligini almış olması onu kesmemiş olacak ki,İnter'in artık ona ufak geldiğini iddia edip Dünya üzerinde çalışılması en zor kulüp olan Real Madrid'in yolunu tuttuğunda risk aldığının farkındaydı belki ama Dünya'nın açık ara en çok fark yaratan teknik direktörüyken bu imajın yıkılması korkusu gütmeden yeni bir maceraya hazırlıyordu kendini.

''La Mancha'nın adını hatırlamak istemediğim bir köyünde...'' diye başlar Don Quijote ve yıllar sonra eğer o sezonla ilgili bir şeyler söylemek zorunda kalırsam,sanırım bende buna benzer bir cümle ile başlayacağım.

Ama adettendir diye de ekleyelim.Beşiktaş,Fenerbahçe ve Galatasaray'ın olmadığı ligde,Sivasspor'un 5 puan önünde Şampiyon oldu.

Devam edecek...


23 Ekim 2010 Cumartesi

Bildiğini Yap,Bildiklerini Unutmasınlar




Takımların genel durumu,kadro kalitesi,teknik ekip farkı,kulüp içi karışıklıklar,ev sahibi olma avantajı vs. bunların hepsi hikaye.


Fenerbahçeli futbolcu arkadaşım,sen sahaya çık bildiğini yap.Sen yap ki ne onlar,ne onların çocukları,ne de onlardan da sonra gelecek kuşaklar neyi bildiklerini unutmasınlar...

9 Ekim 2010 Cumartesi

''Kimsenin Unutamayacağı Bir Penaltı Kurtardım''





''Kimsenin unutamayacağı bir penaltı kurtardım'' diyordu ve o penaltıyı kurtardığında Küba Devrimi'ne sadece 6 yıl,Birleşmiş Milletler'de yapacağı konuşmaya 11 yıl,Kongo'ya gitmesine 12 yıl vardı.

Doktor,motosikleti ile Latin Amerika'yı gezen bir maceraperest,kaleci,devrimci,kumandan,gerilla oldu sırasıyla ve 53 yıl önce tam da bugün Bolivya'da,CIA destekli Bolivya ordusunda bir başçavuş olan Mario Teran tarafından öldürüldü.

Hasta Siempre Comandante...