3 Eylül 2010 Cuma

Geçmiş-Bugün-Gelecek 3


Bir sonraki sezona Petkov,Yusuf Şimşek ve Ali Güneş'ten kurtulup,hatalı bir kararla Tomas'ın sözleşmesini feshederek başlayan Fenerbahçe'de transfer,hiç bir zaman olmadığı gibi o sezon da bitmezdi.Gençlerbirliği'nin önceki yıl Uefa kupasında elde ettiği başarıda büyük pay sahibi olan Serkan Balcı ve Deniz Barış,Diyarbakırspor'dan Murat Hacıoğlu,Corinthians'tan Fabiano Lima transfer ediliyor,Rüştü Reçber ise İspanyol yetkililerin akıllı bir hamle yapıp vizesini uzatmamalarından dolayı geri dönüyor,o yılki Copa America'da Brezilya milli takımının kaptanlığını yapan Alex De Souza,Fatih Altaylı'nın ''Kandırmayın Fenerbahçeli'leri Alex malex gelmez'' başlıklı yazısını okumamış olacak ki büyük bir sükse ile Kadıköy topraklarına ayak basıyordu.

Lige ilk 10 maçta 9 galibiyet 1 beraberlik gibi çok iyi bir başlangıç yapan Fenerbahçe,Şampiyonlar Ligi'nde Man Utd,Lyon,Sparta Prag'lı gruba düşüyor,Kadıköy'de 2 -Manu ve S.Prag-,deplasmanda ise aldığı 1 -Sparta'da Sparta!- galibiyet ile grupta 9 puan toplayıp 3.olurken ve yoluna Uefa'da devam etme hakkını kazanıyor,''Düşler Tiyatrosu''ndan 3'ü dünkü çocuk Rooney'den olmak üzere kalesinde toplam 6 gol görerek dönen Fenerbahçe Avrupa Kupalarında takım savunması adına,maç 4-2 iken Manu tribünlerine ''sus'' işareti yapan Tuncay da zeka adına hiç de iyi sinyaller vermiyordu.

Devre arasına 2.Galatasaray'ın 4 Puan önünde ve 42 gol atıp sadece 9 gol yiyerek giren Fenerbahçe,ligi sürklase etmesi yetmezmiş gibi üstüne üstlük bir de bu ülkenin gördüğü en yetenekli topçu Nicolas Anelka'yı transfer edip,Fabiano Lima ile yollarını ayırırken,Uefa kupasında ise Real Zaragoza kurasını çekiyordu.Her şeyin en iyisini bilip,her şeyin en iyisine layık olan medyamız tarafından lokum olarak nitelendirilen bu takım,o dönem kadrosunda Gabriel Milito,Luciano Galletti,Cani,Savio ve gelecekte ismini çok daha fazla duyuracak olan David Villa gibi oyuncuları kadrosunda barındırıyor,bütün bu bireysel yeteneklerin yanında dengeli bir takım olma özelliğini de taşyordu.İlk maçta cezalı olan Aurelio'nun yerine oynayan Selçuk'un ilk yuhalandığı gün işte tamda o günlere rastlıyor ve çok değil 1 sene önce değişmeye genç oyunculardan kurulu bu takıma sabır göstermeye başlayan tribünler,elde edilen daha ilk başarının ardından yine eski günlerine dönüyordu.0-1 ve 1-2'lik skorlarla her iki maçta da yenilerek elenen Fenerbahçe evine dönerken medya da kıyametler kopuyor,tüm televizyon kanallarında almayanın kafasına atılan Uefa kupasının nasıl alınamadığını sorguluyordu! Takımının Avrupa Kupaları tarihinde ilk kez şubat ayını gördüğünü farkedemeyen Fenerbahçe taraftarı ise ya sayı saymayı bilmiyordu ya da hiç dayak yememişti ...

Avrupa kupasına veda edilmesinin ardından kaynamaya -kaynatılmaya- başlayan kazanlar,kupa finalinde Galatasaray karşısında alınan 5-1'lik mağlubiyetin ardından fokurdamaya başladı.Kaleye gelen 5 topun 5'inin de gol olduğu bu maç ile ilgili ''Fener'in hakkıydı'' demenin mantığını,o maça tanıklık etmeyen kimsenin anlayamayacağı bir 90 dakikaydı bu.Yenilen 5 golün hiç birinde hatası olmayan Fenerbahçe stoperi Luciano,bir ilke imza atarak bu 5 pozisyonun içinde de yer almıyordu.Yine aynı maçta bir başka imza atan Rüştü Reçber ise gelen her topu istisnasız kalesine buyur ediyordu.Maçın ardından yapılan eleştiriler Daum'un takımı iyi hazırlayamadığı,maç taktiğinin yanlış olduğu,Daum ile sezon sonu mutlaka yolların ayrılması gerektiği yönünde olsa da,1 ay sonra 1-0'lık bir Galatasaray galibiyeti ile gelen şampiyonluk tabloyu yeniden toz pembeye çeviriyordu.

Fenerbahçe'deki kariyeri boyunca hakkındaki argümanların tamamı koşmuyor yönünde devam edecek olan Alex de Souza sezonu 23 golle tamamlarken,büyük umutlarla transfer edilen Nicolas Anelka sezonu sutopu takımı ile havuzda tamamlıyor,bu süre zarfında da 4 gole imza atıyordu.Devre arasına kadar 4-3-1-2,4-2-3-1 türevi dizlişler ile sahaya çıkan Fenerbahçe,sezonu genel olarak klasik 4-4-2 ile tamamlıyor,Christoph Daum'un defansif orta saha olarak sadece Aurelio'yu oynatması dillerden düşmeyen yegane eleştiri konusu oluyordu.

Futbol sahnesinden Beckenbauer ile birlikte silinen sarkık libero tanımının Türkiye'deki son temsilcisi Ümit Özat'ın bir önceki sezon ön liberoda,bu sezon ise sol bekte değerlendirilmesi -Quresma da kimmiş,trivelanın kralını yapardı!-,hangi bölgenin oyuncusu olduğunu kendi dahil kimsenin bilmediği Tuncay Şanlı'dan sol önde yararlanılması,kariyeri boyunca ön orta saha -sağ,sol,göbek- oynamış Aurelio'dan Türkiye'nin gördüğü en iyi defansif orta saha oyuncusu çıkartılması üzerinde genel olarak durulmazken,bu konu üzerinde duran azınlığın ise ortak kanısı oyuncuların özverili ve çok yönlü oyuncular olması yönündeydi.Öyle ya,o yıl 98.yılını geçiren kulübün kapısından faydalı tek bir teknik adam dahi girmemişti.Hiddink çizgi defans oynatan bir hayalperest,Löw burnunu karıştırıp,terlik giyen,görgü kurallarından nasibini almamış bir Alman,Mustafa Denizli sahadaki yabancı sayısını saymaktan bihaber bir alkolik,Daum ise kokainmandı.Varsa yoksa futbolcuların özverisi,yönetimin hiç bir fedakarlıktan kaçınmamasıydı yıllardır Fenerbahçe'yi taşıyan.Efsane başkan Ali Şen! bile ''Bir teknik adamın takım üzerindeki etkisi %10'u geçmez'' diyordu.Yıllar sonra,bambaşka diyarlardan huysuz bir ihtiyarın bu tezi çürütme adına ''Teknik adamların takımlar üzerinde yarattığı olumlu etkinin %10'u geçmeyeceği yönündeki düşünce doğru olabilir ancak yaratabilecekleri negatif etki %100'dür'' gibi muhteşem açıklama yapan ve bu işi Ali Şen'den daha iyi bildiğini kimsenin tartışamayacağı Giovanni Trapattoni ise o sırada Benfica ile Super Liga şampiyonluğunu elde ediyordu.

Gelen hiç bir yabancı hocanın ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamadığı bu topraklarda yaşayan nüfusun %50'si doktor,%50'si avukatken,%100'ü teknik direktördü...

Devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder