15 Aralık 2010 Çarşamba

İzafiyet Teorisi




''Haydi kalk'' diyor babam,uyandırıyor beni. Saatten haberim yok,tek hatırladığım çok uykumun olduğu. O zamanlar anne-baba çalıştğı için bir hafta anneanne,bir hafta babaanne bakıyor bana.Zamanı geldi sanıyorum,hafta sonu bitti. ''Bu hafta sıra kimde'' diye soruyorum,babam gülüyor. ''Bugün daha pazar'' diyor,''Hani maça gideceğiz demiştim ya...''

İzlediğimi net olarak hatırladığım ilk maçın üzerinden o zaman farkedemesem de 336 gün geçmişti. Ve ben o 336 günün hepsinde kafamda maça gitmeyi kurmuştum. Ne olduğuna,nasıl bir şey olduğuna dair hiç bir fikrim olmasa da,o ilk maça gittiğim günden önce 336 maç daha izledim ben tribünden. Kâh babam götürüyordu,kâh radikal bir kararla Fenerli olan dayım götürüyordu,kâh ben büyüyüp yalnız başıma gidiyordum.

Evden çıkışımıza dair kareler net değil kafamda. Annem kalkmışmıydı,kahvaltı etmişmiydik,üzerimde ne vardı hiç hatırlamıyorum. Aşağıya indiğimiz zaman arabanın yanında durduğumu,babamın neden olduğunu hatırlamadığım bir sebepten arabayı almadığını hatırlıyorum sadece.

Taksim'e kadar nasıl geldiğimiz de yok kafamda ama babamın tam da The Marmara'nın önünde beni omzuna aldığını,Gümüşsuyu'ndan aşağı indiğimizi hatırlıyorum. Stadın kapısındaki polisi hatırlıyorum hayal meyal,sıraya girmeden içeri girdiğimizi de.Hava çok sıcak...

Çok kalabalık yerler bu stadlar,her yer insan kaynıyor,saha boş. Hani maç nerede?

Stadın ismini öğreniyorum bir zaman sonra; İnönü'nün kapalısında,sol tarafta,eski açığa doğru olan yerdeyiz. 6 yaşındayım,hava çok sıcak,maç bir türlü başlamıyor,çişim gelmeye başladı,susadım,pek iştahlı bir çocuk değilim ama biraz da acıktım galiba.Hem ayrıca sıkılmaya da başladım...

Zaman geçmiyor bir türlü,ben maçın başlamasından ümidi kesip yerdeki çekirdek kabuklarını ve sigara izmaritlerini iki ayrı grup yapıp sıkıntımı gidermeye çalışıyorum,babam kızıyor. Pis şeylerle oynamamalıymışım. 6 yaşındayım,güneş yüzüme vuruyor,çok sıkılıyorum...

Saatin kaç olduğundan yine ve hâlâ haberim yok ama futbolcular ısınmaya çıkıyorlar,ben yeniden babamın omzuna. Bir tek Schumacher'i net olarak ayırtedebiliyorum kafasında şapkasıyla.Sanki televizyonda daha hızlı hareket ediyor bu adamlar. Babama neden böyle yavaş hareket ediyor bu adamlar diye soruyorum,babam önce gülüyor sonra ''Daha maç başlamadığı için'' diyor,ısınıyorlarmış. ''E hava zaten çok sıcak neden ısınıyorlar ki'' diye soruyorum tekrardan,yanımızdaki adam çok gülüyor. Yanımızdaki adam,adam değil aslında. Yani dayım kadar adam,babam gibi büyük adam değil. ''Ver abi,biraz da benim omzumda dursun,sen çok yoruldun'' diyor. Babam dünden razı da ben hayatta gitmem. Yalandan ağlıyorum gitmemek için,babam da çaresiz indiremiyor beni.

Maçtan önce biraz dinlenmek için olsa gerek babam yere indiriyor beni bir süreliğine. Herkes ayakta olduğu için koltukların arasındaki boşlukta benim için ideal bir gölgelik oluşuyor. Sıcak az da olsa etkisini yitiriyor böylece. 6 yaşındayım,hava çok sıcak,daha önce 5 -en az- kere tuvalete gitmemize rağmen yine çişim geliyor,çok sıkılıyorum.Ayrıca artık çok yoruldum...

Takribi 10-15 yetişkin dakikası sonunda babam tekrar yukarı çekiyor beni. O da ne? Hep televizyondan gördüğüm Fenerbahçe'nin çubuklu formasını giymiş adamlar sahada duruyor. Aslında o kadar da yakın olmuyorlarmış. Halâ sadece Schumacher'i ayrıtedebiliyorum diğerlerinden. Başlıyorum hiç nefes almadan sormaya;

-Şu kim baba?
-Oğuz.

-Bu kim?
-Müjdat.

-Orada duran?
-Aykut.

-Şuradaki?
-Müjdat dedim ya oğlum.

''Rıdvan nerede hani,Hakan nerede?'' diye soruyorum,babam bıkmadan usanmadan cevaplamaya devam ediyor.Sakatmış onlar oynamıyorlarmış. Televizyondan hiç böyle gözükmüyor bu adamlar,ayrıca hâlâ televizyondakinden daha yavaş hareket ediyorlar.

6 yaşındayım,babamın omuzlarındayım,Fenerbahçe-Sarıyer maçında İnönü kapalısındayım...

Maç başlar başlamaz Oğuz atıyor bir tane.Herkes ayakta ama ben ne olduğunu anlamıyorum.''Ne oldu baba'' diyorum. O yaştaki çocuklar çok soru soruyor,babalar da hiç bıkmadan usanmadan cevaplıyor. ''Gol attık ya oğlum'' diyor babam. Sorular bitmiyor; '' Baba bu gerçek maç mı?''. ''Neden oğlum'' diye soruma soruyla cevap veriyor babam. ''E baba gerçek maçta hemen gol olmaz ki''. Sağımız,solumuz,önümüz,arkamızda kim varsa gülüyor bu sefer.

2 tane yiyoruz ondan sonra,Fener kaybediyor. Beşiktaş İzmir'de 3-1 galip,babama dokunsanız ağlayacak.Ben 6 yaşındayım,hayatımda ilk kez maça gittim,Fener 2-1 mağlup,çok acıktım,çok uykum geldi,çok sıkıldım,hava çok sıcaktı...

Çıkışta kitapsız köftecinin ızgara üzerine koyduğu köftelerin yağları yanarken çıkan koku ortalığı kasıp kavuruyor,ben ortalığı yıkıyorum köfte diye. Babam nuh diyor peygamber demiyor. Onlar da pismiş,eve gidince annem yaparmış bana köfte.

Çıkışta hiç yürümüyoruz.Daha doğrusu,6 yaşında bir çocukla maça gidip,ruhen ve bedenen bitmek üzere olan babam beni omzuna almayı gözüne kestirememiş olacak ki bizim arabanın sarısına biniyoruz. Günde 3 paket sigara içen babam,arabada çocuk olduğu için taksiciye sigarasını söndürmesini söylüyor,ben babam galiba yine kavga edecek diye düşünürken arka koltukta sızıyorum.

Pazar günleri pazar kurulurdu bizim evin orada ben çocukken. Babam beni uyandırdığında pazarı görüyorum ilk. Omzuna alıyor yine,pazarın içinden geçerken alışverişe çıkmış olan annemi görüyoruz. Babam omzundan indiriyor beni torbaları alıyor,annem elimden tutuyor,ben bir kez daha yalandan ağlıyorum.Yürümek çok zor geliyor...

Eve gider gitmez banyoya sokuyor beni annem. Çıktığımda babamı koltukta uyurken buluyorum. Ses yapma diyor annem,ben de öbür koltuğa dedemin Çetinkaya'dan aldığı bornozla uzanıyorum. Sonra annem uyandırıyor ikimizi de,köfte yapmış. Yemek yiyiyoruz,ilk kez kolama sıcak su koymuyor annem. Yemekten sonra ben yine uyuyorum.

Ertesi sabah önce annemi iş yerine bırakıyoruz babamla,sonra babam beni anneanneme bırakıyor. Teyzem yok artık evde,Ankara'da okula gidiyormuş. Dayım uyuyor hâlâ.Üstüne atlıyorum. Çok korkuyor ya da korkmuş gibi yapıyor bilmiyorum. '' Nasıl koydular lan'' diyor gülerek. ''Ben maça gittim'' diyorum. ''Sen gel bir de bizim maçları gör'' diyor. ''Gelmem'' diyorum,''Maça gitmek bok gibi bir şey...''

Çocuğunuzun izafiyet teorisini erken yaşlarda tecrübe etmesini istiyorsanız,onu maça götürün sevgili ebeveynler. Zira o maçın öncesi ve sonrasının sadece 6-7 saatlik bir süreçten ibaret olduğuna beni hiç kimse inandıramaz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder