11 Aralık 2010 Cumartesi

İlk Bu...





Merdivenleri çıkıyoruz rahmetli anneannemle...Alışverişten geliyoruz,daha başka ne aldığımızı hatırlamıyorum ama siyah bisküvi almışız bana.Onu,ayrı bir poşette ben taşıyorum. Bir ''gool'' sesi geliyor biryerlerden,kızıyorum anneanneme,''geç kaldık işte'' diyorum,''senin yüzünden kaçırdık maçı.''Sabah babam arayıp söylemişti,Fenerbahçe-Galatasaray maçı varmış o gün,oradan biliyorum. Gülüyor rahmetli bu halime,''Tanju atmıştır'' diyor. Daha da çok sinirleniyorum,''hayır işte Aykut atmıştır...''

İçeri giriyoruz,uzaktan kumandalı televizyon daha yeni alınmış ama nereden açıldığını biliyorum. İlk Simoviç'i görüyorum,sonra Prekazi'yi gösteriyor televizyon.''Kaç kaç ya'' diyorum içimden,''söylesene kaç tane atmışız''. Söylemiyor... Bir kaç dakika sonra devre oluyor,ekrana bir yazı geliyor; Galatasaray 3-0 Fenerbahçe. Saçma geliyor bana. Yani benim,annemin,babamın,amcamın,teyzemin,dedemin Fenerbahçesi yenilmez,yenilemez ki... Bir şeyler hissediyorum o an. Annem istediğim oyuncağı almamış gibi ya da babam ''çok yorgunum,bu akşam maç yapamayacağız'' demiş gibi. Tuhaf geliyor anlayamıyorum. Üzülmek zor bir şey çocukken. Neye üzüldüğünü bile bilmiyorsun.

Devre arasında camdan bakmaya yelteniyorum,hava kapalı. Anneannemin sesini duyuyorum birden,kızıyor cama yaklaştığım için.Koltuğa dönüyorum,anneannem bisküviyi tabağa koyup getirmiş. Kızıyorum yine. Ben büyük çocuklar gibi paketten yiyebilirim yere dökmem ki...

İkinci yarı başlıyor. İlk Rıdvan'ı gördüğümü hatırlıyorum. Aykut'u görüyorum sonra,Hakan,Oğuz,Müjdat... Az sonra Aykut atıyor bir tane,ben ''goool'' diye bağıyorum,Aykut yanıma koşuyor,''üzülme çocuk'' diyor ''üzülme biz Fenerbahçe'yiz.'' Ya da ben öyle hatırlıyorum.Belki o golü hiç atmadı,belki de attı ama yanıma koşmadı...Anneannem geliyor mutfaktan benim sesime,golün tekrarını izliyor,gülümsüyor,sonra mutfağa geri dönüyor.

Bisküviler bitiyor,biter bitmez salatalık getiriyor anneannem tuzlu tuzlu.Onu yemeye başlıyorum.Şimdikiler ile uzaktan yakından alakası olmayan o kokulu salatalığı yerken Hasan başlıyor atmaya.3-2 oluyor,3-3 sonra. Her gol deyişimde anneannem mutfaktan golü görmeye geliyor. Hoşuma gidiyor bu,gol olmasada gol diye bağırmaya başlıyorum.Bir,iki derken anneannem uyanıyor mevzuya ama yine de geliyor. 4-3 oluyor bu sefer,yine Hasan atıyor,ben yine bağırıyorum,anneannem yine geliyor. Maç bitiyor,sanki annem dayanamayıp o oyuncağı almış gibi. Sanki dedem bisiklete yolda da binmeme izin vermiş gibi. Yine tuhaf geliyor,yine anlamıyorum. Babamla konuşmak istiyorum. Telefonun başına geçip anneanneme ara diyorum. Rakamları tanıyorum ama numarayı bilmiyorum ben. Onun araması sonra da babamı istemesi lazım. Numarayı çevirip bana verir de telefona başkası çıkarsa utanırım,isteyemem babamı. Arıyor anneannem ama babam dükkanda yokmuş,maça gitmiş. Çok heyecanlanıyorum babam maça gittiği için. Nasıl bir şey acaba maça gitmek? Tribünde olmak, Aykut'u,Rıdvan'ı,Hakan'ı,Schumacher'i görmek. Beni de götürse ya bir kere. Hem belki Aykut'la da konuşurum. Rıdvan beni kucağına alır belki. Öyle bir şey sanıyorum maça gitmeyi. Öyle bir şey olsa gerek maça gitmek.

Dayım gelsin diye bekliyorum artık. Dalga geçeceğim,Neuchatel maçından sonraki sevincinin arasına beni Galatasaraylı yapma çabalarını sıkıştırıp,biz şöyle iyiyiz,siz böyle dandiksinizlerin cevabını vereceğim. O 18 yaşında o zaman. Teyzem bile dershaneden geliyor ama dayım yok hala ortada. Çok uykum geliyor,yatıyorum ben dayımı göremeden. O 18 yaşında o zaman,bir yandan Galatasaray'ı tutuyor,bir yandan da memleketi kurtarıyormuş faşistlerin ellerinden! Sabah görüyorum dayımı. ''Nasıl koyduk'' diyorum. Anneannem çok kızıyor bana ama dayıma daha çok. O öğretiyor hep böyle şeyleri bana. Dayım gülüyor, ''biz size hep koyuyoruz'' diyor. Anneannem bu sefer daha çok kızıyor dayıma. Dayım halâ gülüyor,ben de gülüyorum.

Ben o zaman 5 yaşındayım,Fenerbahçe ile ilgili ilk bunu hatırlıyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder