11 Aralık 2010 Cumartesi

Aykut,Turhan,103 gol,Şampiyonluk...




Evden nasıl çıktık,oraya kadar nasıl geldik hiç bir fikrim yok. İlk hatırladığım sahne; İngiliz Konsolosluğu'nun önünden Ömer Hayyam'a doğru aşşağı inen yoldaki alt geçidin çıkışında sağımda annem,solumda babam elimden tutuyorlar. Hava güneşli,benim üstümde 11 numaralı çubuklu var,herkes mutlu. Babaannem'e gidiyoruz,misafir gelecekmiş.

81 geniş mermer merdiven çıkıyoruz,bugün 120 yaşında olan Rum binasında. Hayatımın bugüne kadarki kısmında hiç bir yolu o kadar çok defa kat etmemişimdir,iddialıyım. Dedem açıyor kapıyı,her zaman olduğu gibi aklını yitirmişcesine gözleri büyüyor,ne yapacağını şaşırıyor. Babaannem yine bir şeyler okuyup,üflüyor suratıma ben daha henüz dedemin markajından kurtulamadan. Annemin,babamın ağzı kulaklarında. Babaannem sırasını bekliyor. Champs-Elysees'de büyümediklerinden ve kadın erkek eşitliği 1940'larda henüz Türkiye'ye uğramadığından hiyerarşi var babaannemlerde. Bizim evde böyle bir şey yok. Annem neyse babam da o. Çocuğum ama aptal değilim,farkı biliyorum...

Biraz sonra dedemle babamın evden çıkmaya yeltendiklerini hissediyorum. Ben de erkek olduğum için artık buralarda kalamam.Ne işim var kadınların arasında,benim de onlarla çıkmam gerekiyor. Annem ''otur aşşağı'' manasına gelen bir şeyler söylüyor,ben ağlıyorum. Ben ağlarken dedemle babam kaçıyorlar. Ben daha da bağırarak ağlamaya başlıyorum,babaannem yine bir şeyler okuyup suratıma üflüyor,annem maç başlayacak şimdi televizyonu açayım diyor,''ben açarım'' diyorum. Babaannemlerin televizyonu kumandalı değil ama ITT Schaub-Lorenz'in mühendisleri bile benden iyi bilemez bunun nasıl çalıştığını. Açıyorum televizyonu,bir şeyler var ama ne olduğunu hatırlamıyorum. Misafirler geliyor bu sırada. Yaşlılar el öptürmeye çalışıyor,benim hoşuma gitmiyor. Bir sürü buruşuk eli öpmek çocukken bile çok tercih edilesi bir şey değil,o gün anlıyorum. Annem ile babaannem kaş göz yapıyor ama yok Allah yok,öpmüyorum. Onlar misafir odasına geçerken maç başlıyor. Boyumun yaklaşık 3 katı olan kapıyı hırsla çarpıyorum maç başlayınca,çok ses geliyor içeriden. Annem geliyor hemen sese,kapıyı açıp önce gülüyor sonra sessizce kapatıp yine içeri gidiyor.

Hafta boyunca Halit Kıvanç'ın oynadığı reklamları hatırlıyorum. Fenerbahçe'nin 100. golünü bilene bilmem ne gazetesi bilmem ne verecekmiş diyor. Ben kolay buluyorum bu soruyu. Aykut atacak tabiki diyorum her gördüğümde,başka kim atacak. Ama öyle olmuyor, Turhan uçarak kafayla atıyor golü. Bense ilk ve son defa Fenerbahçe'nin attığı bir gole üzülüyorum. Maçı Fenerbahçe 4-3 kazanıyor ama bu bana hiç bir şey ifade etmiyor. Aykut atmalıydı o golü,Aykut'un hakkıydı...

Akşam babam geliyor bizi almaya. Çok pis kokuyor babam. Annem biraz sinirli gibi geliyor bana. Aşşağı iniyoruz ama bizim araba yok,başka bir arabaya bindirmeye çalışıyor babam bizi. ''Oha baba arabamızı çalmışlar'' diyorum, annem çok gülüyor. Aslında o kadar da sinirli değilmiş demek ki. Babam Gaspar ustayla arabaları değiştirmiş. Onunki station bizim ki ''normal'' arabaymış. Gidip teyzemi alıyoruz,dayıma sen de gelsene diyorum sonrasında hayatımda ilk defa ''siktir lan'' diye bir şey duyuyorum. Bu sefer de annem kızıyor dayıma. Niye herkes kızıyor ki ona,ben çok seviyorum onu. O bana uzaktan kumandalı kamyon almıştı,hem de 500 basan...

Tura çıkıyoruz. Ben,annem,babam,teyzem,bir de birisi daha var arabada ama kim olduğunu hatırlamıyorum. Diğer arabalardaki insanlar camdan çıkıp bayrak sallıyor. Ben de çıkacağım diyorum teyzem izin vermiyor. Teyzem bizde kalıyor o akşam. Ertesi sabah babamla bakkala gidiyoruz. Her zaman gazete alıyor babam ama sanki bu sefer daha çok alıyor. Çok saçma geliyor bana,hepsi aynı halbuki.

5 yaşındayım, Fenerbahçe 103 gol atıp şampiyon oluyor. 5 yaşındayım,100. golü Aykut atmalıydı diyorum,onun hakkıydı...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder